30 Nisan 2014 Çarşamba

BMW (2000 Model) F650 GS Gezilerim

Merhaba,

Üzülerek sattığım Kawasakim'in ardından 28.04.2014 Pazartesi ilk Endurom 2000 Model F650 GS mi aldım. Henüz bir isim bulamadım ama şu anda birbirimizi tanıma evresindeyiz. Umarım güzel yerlere gidip bol bol video ve fotoğraf çekip yayınlayacağım.

Herkese Güvenli Sürüşler,


5 Nisan 2013 Cuma

30.03.2013 Rum Feneri Gezisi

Merhaba,

          Her motorcu gibi bende güzel havayı uzun zamandır bekliyordum. Güneşin,çiçeklerin, sıcak rüzgarın kendini göstermesiyle nereye gideceğimi bilmeden atladım motoruma...

30 Mart Cumartesi Saat öğlen 11 suları uyandım. Hemen pencereye koştum güneşi görünce içimden planlarımı gerçekleştirmek için hiç bir engel yok diyerek hızlıca giyindim ve motoruma koştum. Motorumu hırsızlara karşı iş yerinde bıraktığım için arabayla önce iş yerine gittim ancak motorumun ruhsatını bulamıyordum. Orayı ara burayı ara, eve dön bak, en sonunda daha önce spora motorla gittiğimde spor çantama koymuşum neyse kafadan 1 saat kaybettik ama olsun hava hala güneşli. Bir gece önceden benzin aldığım için hemen yola koyuldum.

E-5 ten FSM Köprüsü'ne bağlanarak yolculuğuma başladım. Aklımda ne rota ne de görmek istediğim bir yer vardı. Sadece sürmek, manevra yapmak istiyordum.



 İlk fotoğraf durağı FSM Köprü girişi.



Oradan hem sarıyere doğru kıvrıldım. Biliyorum çok trafikli ve bunaltıcı bir sahil yolu ama daha önce gitmemiştim.


Biraz daha gittikten sonra Rumeli Kavağı'na geliyorum gerçekten çok güzel manzaralar ancak fazla durmaya gerek yok.

 Yolda bazı fotoğraf çekmelik noktalar var öyle ki insanlar tehlike falan dinlemeyip virajın ağzına onlarca araba ile park edip Boğazın güzelliğini yanlarında götürmek istiyorlar.


Bende hem kendim hemde takipçilerim için birkaç anı alıp yoluma devam ediyorum.

KOÇ Üniversitesi ne kadar uzakmış. Öğrenciyken Sarıyer'e balık yemeye giderdik. Bir arkadaşımız 1 saatte anca gelirdi kızardım.. :)Haklıymış ..

Daha ileride Rum Fenerine ulaşıyorum. Burada onlarca motorcu vardı. Tam ben geldiğimde CBR - Ninja karışık Racing ciler yeni ayrılıyorlardı.

 Efendim bendeniz... :D

 Karadeniz'in İstanbul'a akan girişi. İnsan kalenin surlarına çıkıp, bira,mangal,sucuk , öfffff  ateş etrafında sabahlamak istiyor. Derdin ne lan! diye boşluğa haykırmak istiyor. Neyse.. (efkarlandım galiba ne alaka)




Rum Fenerinin dibinden bir görüntü aldıktan sonra dönüş yolu beni bekler.. Çünkü acıktım... :D
Kalamarlar, balıklar nerede..?

 Dönüş yolu Ağva- Şile yolu kadar olmasada fena değil. En azından sarhoş sürücüler daha azdı. Çok yokuş inip çıktım.





 Oğlumuzu yıkayalım baya yoruldu ve kirlendi. Sağ olsun çok kahrımı çekti ama bir kere bile sekmedi teklemedi ve beni hiç yolda bırakmadı.

Gerçekten ondan ayrılacağım için çok üzgünüm. Onu ilk aldığımdan beri herkes karşı çıktı ama en güzel aşk yasak aşkmış.



 Evet, sonunda sıkıcı istanbul trafiğini aşarak OGS ve KGS motorumda olmadığı için Sirkeci - Harem feribotunu tercih ediyorum. Uzun zamandır bu rotayı kullanmamıştım.



Bilindik İstanbul manzaraları ancak, herkes için aynı perde farklı hikaye.


Rotaya bakıldığında 250 km lik bir yol yapmışım. Biraz melankolik bir gezi oldu benim için. Ama her anın tadını çıkarmayı bilmeli insan.  Uzun zamandır böyle değildim ancak sevdiği şeylerden daha sevdiği şeyler uğruna kopmak üzüyor insanı. Neyse, amma ağladım. :D

Umarım en kısa zamanda yeni bir motor alır gezilerimi paylaşabilirim.

Sağlıcakla kalın... Güvenli Sürün...

"You Got a Dream... You've Got to Keep it...!"



27 Mayıs 2012 Pazar

27.05.2012 Anadolu Kavağı Gezisi

Uzun bir aradan sonra kendimi yol nereye ben oraya diye dışarı attım. Pek dışarı çıkmak istemesem de havalar güzelleştiğinden beri motorsuz bir gün geçirmek istemiyorum. Hava 22 C , ve mükemmel. Saat öğlen 1 gibi attım kendimi dışarı. Cuma günü yağmura yakalanmıştım önce motorumu yıkattım. Son kontrollerin ardından içmelerden vurdum kendimi TEM'e.

Fazla trafik yoktu 140-170 kmh aktı gitti yol... :) Böceklerde kaskımda aktı...


Pek resim çekmek aklıma gelmedi o yüzden okumayı sevmeyenler için internetten bazı resimler koyacağım.

Önce Paşabahçe semtine gittim. Görelim bakalım boğazın en değerli arazisini.. Malum ailenin bir üyesiyiz.  :) Yollar sakin geniş ve güzeldi. (paşabahçeden sonra yollar daralıyor.) Ardından Anadolu Kavağı tabelalarını takip ettim.

Beykoz'da bulunan Hz.Yuşa Peygamber'in türbesini ziyaret ettim. Bahçesi biraz bakımsızdı ama görsellerde arattığımda çok güzel hallerini gördüm. Neyse mühim olan maneviyat, duamı ettim. Allah kabul etsin inşallah.



"pek çoğumuzun belki de bilmediği önemli detaylara sahip aslında burası;
Yûşa as, Yusuf as neslinden olup, Hz Musa ile aynı zamanda yasamıştır. Hz Musa’ nın genç Yûşa ile “iki denizin birleştiği yere kadar” yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır as ile buluşmaları Kur’an-ı Kerim‘ de Kehf Suresi’ nin 60 – 65. ayetlerinde anlatılır.
60- Hani Musa genç yardımcısına demişti: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.”
61- Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
62- (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: “Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.”
63- (Genç-yardımcısı) Dedi ki: “Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.”
64- (Musa) Dedi ki: “Bizim de aradığımız buydu.” Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
65- Derken, Katımız’dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
burada, Hz Musa’ nın yanındaki genç adamın Hz Yûşa olduğu rivayetlerden anlaşılmaktadır."

Ardından Anadolu Kavağı'na doğru devam ettim. Bu yükseklikte ve boğazda hava gerçekten bambaşka.
Anadolu kavağında park ettikten sonra dondurma aldım ve dergimi okudum.

 Biraz dinlendikten sonra fazla geçe kalmamak için saat 16.30 gibi oradan ayrıldım.


Dönerken çekmeyi akıl ettiğim fotoğraflar.. :( sadece 2 tane..
Yolum her zamanki gibi nargilem eşliğinde blogumu yazmak için Yalı Cafe'ye gelmemle bitti sayılır.
Bana katılmak isteyen arkadaşlar olursa mutlaka haberleşelim.

(Yukarda Hz.Yuşa ile ilgili alıntıdan sonra bürün yazılar kafayı yedi, beyaz zeminli oldu kusura bakmayın.)
Saygılar.
Poyraz
0533 248 30 48
You Got a Dream...
You Got to Keep it...

5 Haziran 2011 Pazar

5 Haziran 2011 Barbaros Blv. - Şile - Ağva - Gebze - Yalı Mh. Maltepe

Öğlene doğru 11 gibi Beşiktaş'ta kaldığım arkadaşımın evinde uyandım. Gece baya geç yatmıştık. Yola sabahın erken saatlerinde çıkmayı planlamama rağmen uykumu almak daha önemli geldi. Hem bugün Pazar. Kendime gelip yola çıkmam öğlen 12 yi buluyor. Kahvaltı sefasını yoldaki gözlemecilere sakladım bakalım neler göreceğim.





Barbaros bulvarından yukarıdoğru çıkıp Boğaziçi Köprüsünü geçiyorum. Her seferinde ilk motorum olan Hyosung 250GT Naked motorumla köprüden ilk geçişim geliyor. Her seferindeaynı heyecan. Sabırsızlıkla Şile yoluna dönüyorum. Yol fena değil biraz trafik var ama burası İstanbul.




İlk başta trafiğe çözüm olarak aldığım, sonradan büyük bir keyfe dönüşen motosiklet sevdamın bana kattığı ve katacağı yeni heyecanlara doğru yoldayım. Şileye doğru yaklaşınca yol yapımı sebebiyle tali yollara saptırılan trafikte biraz terledikten, ve trafikten bunalmış kişilerin kamyonlarla aralarında beni sıkıştırmaya çalışmalarından kurtulduktan sonra, sonunda mis gibi Şile yoluna ulaşıyorum. Özellikle yaşça 50 nin üstü diye tabir edilen kısım motosikletlere tahammülsüz, kamyonlar bile daha anlayışlı. Birini sakatlayıp hatta ölümüne sebebiyet verebilecek hareketlerde kasten bulunmaları oldukça sinir bozucu. Neyse bu kadar tasa yeter...


Yolda gördüğüm balıkçı, kahveci, gözlemeci vs. hepsine içim gitse de kahvaltımı güzel bir yerde yapmaya kararlıyım. Öğleden sonra kahvaltısı. :)



Sonunda Şile tabelasından dönüyorum ve daha önce hiç gitmediğim Şile Limanına doğru gazlıyorum.Buranın girişi çok güzel tepeye doğru kıvrılan temiz bir yol, Kale kapısı gibi bir geçidin ardından ağaçların içinde güzel bir yerleşim. Şehrin içinde bir angarya bir gürültü. Malum seçim sebebiyle bir sürü gürültücü araba ve peşinde şakşakçı insanlar.










Bunları da atlattıktan sonra sahile geliyorum ve aman Allah'ım hiç böyle bir yer hayal etmemiştim. Açıklı koyulu bir deniz ve koca koca kayalar üzerinde bir kale harabesi. (Gözetleme kulesi gibi) Hemen inip bir kaç fotoğraf çekmek istiyorum. Fotoğraflarımı çekerken bir 'Ducati' grubu geçiyor. Hemen selamı çakıyorum. O da ne kafalarını çeviriyorlar. :( Bu pek hoş olmayan durumun ardından motoruma namı değer 'el-Diablo' atlayıp limanı turlamaya başlıyorum.








Teknelerin önlerine park etmiş arabalar, motorlar ve teknelerdeki masalarda balıklarını, kalamarlarını ve hatta karideslerini (aman Allah'ım kendimi kaybettim) yiyip rakılarını biralarını içen insanlar. Tam Babam ve Ben lik. Keşke oda burada olsaydı... :( Limanın ardından yukarıya doğru kıvrılan yolu takip ediyorum ve 'Panaroma' ya oturuyorum.



Sonunda gelsin kalamarlar , karideser.... :)







İçeriye girince 60 yaşlarında bir garson beni buyur ediyor ve 'gel bakalım ben çok severim motorcuları' diye biraz poh-pohlanıyorum. İnsanın hoşuna gidiyor. :) Hemen kalamar, tereyağında karides ve salatamı söylüyorum. Tabi içecek olarak kola .. Güvenlik her şeyden önce...



Manzara, hava esinti her şey çok güzel... Hemen babam, annem ve kardeşimle paylaşıyorum bu güzelliği. Babam "motora artçı alıyomusun bir dahakine bende geleyim hiç Şileye gitmedim" dediği anda mutluluğumu anlatamam.



Motosikletime güvenlik açısından karşı çıkan ailemden böylesine katılımcı bir destek görmek beni nasıl mutlu etti anlatmak için kelimeler yetersiz kalır...



Yemeğimi yerken kalamar porsiyonu biraz az geldiği gözüme çarptı. Neyse nasıl olsa karideste söyledim dedim ama.. karides içinde bir naylon parçasıyla gelince işin rengi değişti. Garsonu hemen çağırıp dile getirdiğimde; "dur yeğenim ben onu alıyım çatalla bişi olmaz o paket bak..." demesiyle hiç şikayeti sürdürüp keyfimi kaçırma zahmetine bile girmedim... Adam olana 1 kere söylenir... Paketli tereyağında karidesimi yiyip çayımı içtikten sonra uzun bir hesap bekleme süreci...



Hesap:


Karides: 15 TL

Kalamar:10 TL

Kola: 3 TL

Salata: 5 TL

Ekmek & Su: 3 TL (bunu yesenizde yemesenizde geçiriyorlar)

ve Bahşiş: 10% (bunu da toplamdan % 10 alıyorlar)



Artık biraz keyfim kaçtı....


Neyse bu kadar gastronomi yeter hemen motoruma koşuyorum....


Şile çıkışında tepeden bir fotoğraf çekiyorum ve yola koyuluyorum.



Bu güzel doğa içinde bu güzelim yollar neler kaçırmışım bugüne kadar. Daha sonraki yolculuklarımın gizemi beni şimdiden heyecanlandırdı. Kim bilir nereler vardır güzel Ülkemde.



Yolda sağlı sollu piknik alanları,



mangal dumanları, güzel doğanın keyfini çıkaran insanlar var. Artık biraz daha yola ve motoruma odaklanmaya karar veriyorum.




Virajlı yol deneyimim çok olmadığından virajlarda 40-50 km hatta 30 a kadar düşüyorum. Sağa sola yatmakta çekiniyorum hem yolda ufak toprak birikintileri var hemde yüksek devirle girip yatınca henüz kaskosunu yaptırmadığım


Diamblo'm hasar görecek diye riske atmadım. Bir sağ bir sol inanılmaz güzel bir yol.



Kasımın camını açmamı 1-2 saniye geçiyor ve havada siyah bir nokta beliriyor. Ben ne olduğunu anlayana kadar koca böcek yanağıma çarpıyor. Çarpışmanın etkisiyle böcek geri sekti. Allah'tan sekti, Soksa, zehirli olsa yanımda ona çare olacak bir ilk yardım malzemem yok. Kaskımın camını indirip devam etmeye karar verdim ve Allah'ım hayatımda öldürmediğim kadar böcek katlettim. Hepside taş gibi 'tak' 'tuk' kaska nasıl vuruyor sağlı sollu. :) E doğa güzel şehir yok börtü böcek mekanı nede olsa.



Güzel bir yer bulunca fotoğraf çekmek için duruyorum. Kaskımı tripod olarak kullanarak motorumla arkadan birkaç artistik poz yakalamaya çalışıyorum ancak kask çok alçak. Yinede güzel bir tanesini buraya ekliyorum.



Yolculuğun ilerleyen zamanlarında sırtımdaki ağırlık (laptop, lastik tamir kiti, bir kaç kıyafet) yani aslında uzun yol için gereksiz olan bir sürü malzemeyle dolu olan sırt çantam (yaklaşık 7 kg) trapez ve omuzlarımı ağrıtmaya başlıyor.




Acaba bu yollarda ayı, domuz vb. hayvanlar var mıdır? Varsa da her hangi bir uyarı tabelası olmaması dikkatimi çekti. (Burası Türkiye yok ööleee!!!)




Ağva' ya yaklaşırken Gebze tabelası gözüme çarpıyor ve sırtımdaki ağırlıkla bu güzelliğin keyfini yeterince çıkartamayacağım fikriyle Gebze sapağına dönüyorum. Bu yolda oldukça güzel. Son derece keyifli. Kaskıma el kameramı yerleştirip şehir içinde biraz görüntü almıştım ama hafıza kartım dolmak üzere olduğu için buraya sadece çektiğim fotoğrafları koymaya karar verdim. Üstelik kamera biraz kalın olduğu için burnumun ve ağzımın yamuk yumuk kaskımın içinde beni rahatsız etmesi yolda dikkatimi de dağıtıyor. Yakında bir kamera aparatı alabilirim.




Gebze'ye doğru bir sürü köy var. İstanbul'a bu kadar yakın köylerde üstelik her yer dağ, tepe, yamaç iken hepsinde büyük hasat toplama makineleri olması dikkatimi çekti. Her hangi bir tarla görememiştim.


Birden kaskımın içinde sol kulağımın kepçesinde gezinen ve vızıldayan böceği duyunca 'Allah'ım n'olur arı olmasın' dedim. Provoke etmemek için kafamı sallamadan (inanın durana kadar neler çektim.) hemen kenara çektim ve kaskımı çıkardım. Ufak bir sinekmiş... ama etkisi büyük, kesinlikle kazaya sebebiyet verir. İnsan çok panikliyor. Tamamen temiz olduğuna inandıktan sonra kaskımı takıyorum. Biraz ilerde PO 'dan benzin alıyorum. Benzin aldıktan sonra 178 km yapmışım ama ne olur ne olmaz. Pompacıya Gebze'ye mesafeyi soruyorum 13 km kaldı demesiyle çayın kokusu burnuma gelmeye başlıyor... İlk yazacağım Blogumun eşliğinde içeceğim çayım. :)



Sonunda Tuzla Org. Sanayi bölgesinin oradan Gebze tabelasını alıp oradan E-5 (D100) e çıkıyorum ve doğruca her zaman takıldığım Yalı Cafe'ye doğru aktif trafiğe dalıyorum. E-5 ve pazar pazar kaos trafiği. Pendik'ten Sahil Yolu 'na doğru dönüp deniz ve adalar manzarasıyla Yalı Cafe' ye geliyorum. Sonunda omuzlarım rahatlayacak. :) Kafe'ye girince Mehmet beni karşıladı. Onunda Honda CBF 150 si var.



Gelsin Çilek-Nane nargilem ve çayım... Olleeeyy..


Bakalım bir sonraki rotamız neresi?


Beni yolda bırakmayan Diablo'm a Teşekkürler....








Eğer Yazımı Beğendiyseniz Lütfen Paylaşın.. Tekrar Teşekkürler...





(Motosiklete binmeye başladığımdan beri görmedim yardımlaşmayı ve güzellikleri görme fırsatım oldu. 2 teker üzerindeki kasklı ve korumalı :) herkes aynı aileye mensup gibi davranıyor ve birbirinin yardımına koşuyor. Bu güzel birşey. ) İstisnalar Kaideyi Bozmaz...